Can Öz: Yayınevine değil yazara saygı gösterilmesini istiyorum

can-oz

Can Öz, babası Erdal Öz’ün ölümünün ardından genç yaşta Can Yayınları’nın başına geçti. Yayınevi ile özdeşleşen beyaz kapakları değiştirerek büyük bir değişim yapan Öz ile yayıncılıktan, yazarlara desteğe kadar birçok şeyi konuştuk.

Can Öz, 34 yaşında. Sekiz yıldır Türkiye’nin en büyük yayınevlerinden Can Yayınları’nı yönetiyor. Babası Erdal Öz’den boşalan koltuğa oturduktan sonra birçok önemli işe imza attı. Son olarak yayıneviyle özdeşleşen kapakları değiştirerek adeta bir devrim gerçekleştirdi. Öz, düşündüklerini korkmadan dile getiren bir isim. Can Öz ile yayıncılıktan kapak değişimine, son günlerin en tartışmalı konusu yazarlara devlet desteğine kadar birçok şeyi konuştuk.

Çok genç bir yaşta yayınevinin başına geçtiniz…

Yayınevini yönetmek gibi bir düşüncem hiç olmadı. Çünkü bunu öyle mükemmel bir adam yapıyordu ki aklımdan bile geçmedi. 25 yaşımdaydım ve bir gün yayınevini yöneten muhteşem insanı yani babamı kaybettim. O sadece babam değil, müthiş bir yazar, bir fikir adamı ve mükemmel bir editördü. Yayınevi, yazarlar ve ailemle kalakaldım. Benden başka sorumluluk alacak kimse yoktu. Yayınevi ve etrafımdaki insanları koruma içgüdüsü oluştu. Yapabilir miyim diye hiç düşünmedim.

Zor olmadı mı?

Hayır. Bir şeyin farkındaydım. Benim burada yüksek söz sahibi ve karakter otoritesi olmam gibi bir durum söz konusu değildi. Yapabileceğim tek şey özverili olmak ve işini iyi yapmaktı. Ukalalık yapmayıp etrafa saygı duyunca hayat çok kolaylaşıyor.

Yayınevinde varlığınız yadırgandı mı?

Beni yadırgamadılar ama Erdal Öz’ün yokluğu çok yadırgandı. Ben zaten baskın ve otoriter yöneticiliği sevmem. O yüzden beni yadırgadıklarını düşünmüyorum.

Siz yadırgadınız mı peki?

Ben o koltuğu doldurduğumu hiçbir zaman düşünmedim, düşünmeyeceğim. O koltuk babamın koltuğu. Benim işim de o koltuğu onun koltuğu olarak tutmak. Ne olursa olsun, Türkiye ne kadar değişirse değişsin burası Erdal Öz’ün Can Yayınları olarak kalmak zorunda. Burayı Erdal Öz’ün Can Yayınları olarak teslim etmezsem mutsuz öleceğim.

Kitapların kapaklarını değiştirmeniz okurda ve yayın dünyasında büyük yankı uyandırdı. Neden böyle bir değişikliğe gittiniz?

Gerekiyordu. Can Yayınları kapakları çok fiyakalı bir kavram. Yayınevi çok biliniyor ve insanlar saygı duyuyor. Bu güzel bir şey ama benim istediğim şey bu değil. Yayınevinin tanıtması gereken şey öncelikli olarak yazarlar ve kitaplar. Ben bu saygınlığı yazarlara aktarmak niyetindeyim. Okurlar, ‘Kapaklar değişti, kitabevinde Can Yayınları’nı tanıyamıyorum artık.’ diye yazıyor. Beyaz kitap tembelliğinden daha kolay yollar var. Kitapçıya sorarsanız size Can Yayınları kitaplarını gösterir. Ben okurun yayınevine saygı göstermesini değil, yazara saygı duyulmasını istiyorum.

Beyaz kapak rol mü çalıyor yani?

Aynen öyle. Yazarın ve kitabın görünürlüğünü çalıp yayınevine koyuyor. Beyaz kapaklar kendi çıktığı dönemde doğru bir seçimdi ama bugün hiç doğru değil. Babam da iki kez değiştirmek istedi ama çok tepki gelince başaramadı. Bugün yazarlar geride kalıyor bu yüzden. On yıldır yayınevindeyim. Bu süre zarfında beyaz kapaklarla çıkan yazarların kendini gösteremediği ve kabul ettiremediğini gördüm. Bu kabul edilebilir bir şey  değil. Çünkü ben bunu yazara izah etmek zorundayım. ‘Sen fark edilmedin ama Can Yayınları fark ediliyor.’ diyemem. Buna devam etseydim sonunda yazarlarımı kaybedecektim.

Peki insanlar neden bu kadar yadırgadı? Bunu neye bağlıyorsunuz?

Bunu Erdal Öz’e bağlıyorum. Burada gerçek bir adam var ve o adamın kendi kişiliği sayesinde her şeyiyle oluşturduğu gerçek bir yayınevi var. Türkiye’nin en sıkıntılı zamanlarında yazarları korumuş, muhalif yazarlar linç edilirken onların kitaplarını yayınlamış, onlar için hapis yatmış bir adamdan bahsediyoruz. Bu işte onu ve onun yaptıklarını gerçek kılıyor. Okurlar da buna sahip çıkmış. Can Yayınları’nı Can Yayınları yapan ne beyaz kapağı, ne kitapların hangi dünya edebiyatından çıktığı. Can Yayınları’nı Can Yayınları yapan yazarları ve insanları zor durumdayken kollamasıdır. Bunu yaptığı sürece ayakta kalacak.

Bu kapak konusunda geri dönüş yok diyorsunuz yani…

Kesinlikle yok. Bu iş böyle gidecek. Bundan sonra babamın kitapları dışında beyaz kapaklı bir şey çıkmayacak. Ama 2016’nın 6 Mayıs’ı babamın 10. ölüm yıldönümü. O gün Erdal Öz dizisi diye bir dizi yayınlanmaya başlayacak. O dizide Can Yayınları ile özdeşleşmiş kitaplar aynı anda beyaz kapaklarıyla da yayınlanmaya başlayacak. Bunu yapmak için bu kavga bitsin, artık beyaz kapağa dönüş olmayacağını insanlar anlasın istiyorum.

Sosyal medya tribün biz de seyirciyiz

Sosyal medyada zaman zaman çok sert açıklamalar yapıyorsunuz…

Dayanamıyorum. Orası bir tribün. Üzerine yorum yazdıklarımız sahada oynayan futbolcular, biz de tribündeki seyircileriz. Kalabalık olmanın verdiği rahatlıkla karşı karşıya söylemediğiniz şeyleri söylüyorsunuz.

En çok nelerden rahatsız oluyorsunuz?

Gelecekle ilgili belirsizlikten. İyi ya da kötü ne olacağını bilmiyoruz. Dünyada gerçek sorunlarımız var. Açlık, susuzluk, küresel ısınma gibi. Yakında hepimiz ölebiliriz. Bütün bunlar varken şu an dünyada verdiğimiz kavgalar o kadar anlamsız ki. Çok benciliz ve kendimizle meşgulüz. Her gün yanlış konuları tartışıyoruz.

Devlet, edebiyata şekil vermeye çalışıyor

Devlet insanlara güven vermeli. Ortada birçok laf dolaşıyor ama hepimizin bugün bildiği bir gerçek var. Devlet güvenilmez. Devlet, topluma şekil vermek için her yolu deniyor. Edebiyat dünyasına da böyle bir şey yapmaya kalkıştığı çok açık. Gizlilikten bunu anlıyoruz. Sorun aslında gizlilik ve ahlakî prensipler değil. Bu devleti tanıyor ve ne yapmaya çalıştığını gayet iyi anlıyoruz. Hiçbirimiz aptal değiliz. Bunu yazarlar üstünden yapmasına da yazarlar tabii ki büyük tepki göstereceklerdir. İnsanlar devlet tarafından tehdit edildiklerini hissediyor. Ayrıca kimin devletten ne kadar destek aldığı hiç mühim değil. Destek alan yazarların üstüne gidilmesini doğru bulmuyorum. Reddetseler daha güzel olurdu ama kabul etmeleri bunun sorumlusu oldukları anlamına gelmiyor.

Yorum bırakın